Buenos Aires, 16. yy'da bir sömürge limanı olarak inşa edilmiş ve 20. yy'da Paris ve Madrid örnek alınarak yeniden tasarlanmış. Rio de la Plata nehrinin ağzında konumlanan şehir, Avrupa ile Latin Amerika’nın muazzam bir karışımı. Buenos Aires'in üç şeritli bulvarlarını, kafeler ve butiklerle dolu arnavutkaldırımı sokaklarını, muhteşem gece hayatını, yemeklerini ve şaraplarını keşfetmek için acele etmeyin. Şehrin “barrio” adı verilen her bir mahallesi ayrı bir kişiliğe sahip. Eski bir işçi sınıfı barrio’su olan La Boca, sayısız tango kulübü ve İtalyan trattoria'sı ile ziyaretçileri kendisine çekiyor; genç ve hip kesim ise Palermo’nun şık konaklarını mesken tutmuş şehrin en iyi butiklerine, tasarım mağazalarına ve kafelere hücum ediyor. Bohem mahalle San Telmo'nun barlarla dolu arnavutkaldırımı sokakları gece yarısından sonra hareketlenirken, Recoleta şık otelleriyle yüksek ökçeleri kendine çekiyor. Eski rıhtım bölgesi Puerto Madero ise beş yıldızlı oteller, ışıltılı restoranlar ve barlar ile şehrin yenilenen yüzü. Buenos Aires’in yürüyerek keşfedilmesi gerek, ama yine de Cabalito’nun tarihi tramvaylarıyla bir hafta sonu gezintisine çıkmak da çok keyifli. Eva Peron'un ve Che’nin şehri, aynı zamanda maceracı ruhlar için, Arjantin Patagonyası'na açılan kapı.